Bir cisim veya nesnenin yoğunluğu, onun gram olarak kütlesinin santimetre küp olarak hacmine bölünmesi suretiyle bulunur.
Yani, yoğunluk = kütle / hacim
Bazen "kütle" yerine "ağırlık" deyimi kullanılmaktadır, ancak doğrusu kütledir. Tabloda bazı cisimlerin yoğunluğu örnek olarak verilmiştir. İki sıvı (su ve civa) da tabloya dahildir. Her sıvının üst kısmında yer almış olan cisimler onun üstünde yüzer altındakiler ise onun içine batar. Suyun yoğunluğundan daha az bir yoğunluğa sahip olan bütün cisimler su üstünde durur ve onun yoğunluğundan daha fazla yoğunluğu olan cisimler ise suya batar. Tuzun yoğunluğu santimetre küpte 2.17 gramdır, dolayısıyla tuz suyun içinde eridiği zaman tuzlu suyun yoğunluğu tuzsuz sudan daha yüksektir.
Katı maddenin yoğunluğu sıvınınkine yaklaştıkça hacminin daha fazlası sıvıya batmış olarak sıvının üstünde durur. 0.92 gr/cm3 yoğunluğu olan buz, hacminin %92'si suya batık olarak suyun üstünde durur. Yani bir aysberg'in ancak %8'i suyun üstünde görünür.
Oyuk bir nesnenin yoğunluğu boşluğunu doldurmak veya boşaltmak suretiyle değiştirebilir. Bunun iyi bilinen bir örneği boş oldukları zaman su üstünde durmasını ve deniz suyu ile doldurdukları zaman batmasını sağlayan balast tanklarına sahip deniz altı gemisi olmaktadır. Buna benzer şekilde ciğerler hava ile dolu olduğu zaman insan vücudu su üstünde daha yüksekte durur. Bu olayda göğsün hacmi artarken kütle artışı az olur.
Yukarı doğru itici kuvvet = yer değiştirmiş olan suyun ağırlığı
yerçekimi kuvveti = nesnenin ağırlığı
Bazı insanlar (su üstünde iyi durabilenler) yatay olarak su üstünde durabilirler, bazıları ise ancak kafaları dışarda kalarak dikey olarak suyun üstünde durabilirler (suyun üstünde kötü durabilenler) su üstünde iyi durabilenlerin tüm vücutları boyunca eşit yoğunlukları vardır. Buna karşılık su üstünde kötü durabilenlerin ise bacakları ve gövdelerinin yoğunluğu daha yüksektir.
Genel olarak küçük çocuklar su üstünde iyi durabilirler, ancak büyüdükçe vücut yoğunlukları değişir. Kadınlar su üstünde iyi durma özelliklerini koruma eğilimindedir, yetişkin erkeklere gelince onların kaslı ve dolayısıyla yüksek yoğunluğa sahip vücut geliştirme eğilimleri vardır. Vücudun su yüzünde durabilme kabiliyeti yüzme bakımından önemli bir faktördür. Kaslı yüzücülerin suyun daha altında durma eğilimleri vardır. Halbuki daha fazla oranda vücut kısımları yağlı olanlar suyun daha üst kısmında dururlar. Fiziksel yapıları dolayısıyla bazı insanlar su yüzünde duramazlar.
Bu yasanın basit ve kolayca anlaşabilecek bir uygulaması bir Kano'da kürek çekerken meydana gelir. Kanocu küreği kanonun arka tarafında doğru iter (aksiyon) ve kano ise öne doğru hareket eder (reaksiyon).
Yüzerken eller ve kollar bir kanonun kürekleri gibi hareket ederler. En büyük itici kuvvet kollar doğrudan doğruya arkaya doğru ittikleri zaman meydana gelir. Üçüncü Newton yasası bütün yüzme şekillerinin her safhasında geçerlidir, dolayısıyla kol ve bacakların aşağı doğru bir hareketi vücutta yukarı doğru bir tepki yaratır. Örneğin, Kelebek tekniğinde kol ve bacakların aşağı doğru hareketi vücudun aksi yönde (yukarı doğru) hareket etmesine sebep olur.
Bilek eklemleri çok esnek olan yüzücüler ayaklarını palet gibi kullanarak bu esneklikten yararlanabilirler ve bundan dolayıda öne doğru ilave hareket kazanabilirler.
Yarışmalara giren çok usta yüzücüler ileri doğru kendilerini iterken kollarını doğrudan doğruya arkaya hareket ettirmezler, çünkü dikkate alınması gereken başka kuvvetler vardır. Bu kuvvetlerin ayrıntılı açıklanması bu kitabın kapsamı dışındadır. Ancak esas prensipler aşağıda verilmiş olup bunlar bir uçağın yerden kalkmasını sağlıyan faktörlere dayanmaktadırlar. Kanadın biçimi o şekildedir ki, hava kanadın üst kısmında alt kısmından çok daha hızla hareket eder, bu da kanadın altında yüksek basınçlı ve üstten de daha düşük basınçlı bir alanın oluşmasına neden olur ki bu uçağın yerden kalkmasını sağlar.
Bir sıvının içinde hareket eden herhangi bir nesne için de ayrı prensip geçerlidir. Yüzücüye uygulanan kaldırma gücü miktarı aşağıda belirtilen hususlara bağlıdır.
Devamlı surette daha iyi bir performansa sahip olmak isteyen deneyimli yüzücüler, azami itici kuvvet verecek şekilde suda kaymaya çalışırlar. Bunu başarırken suya bastığı sırada elin takip ettiği yolu değiştirdiği görülür. Bu sıvı mekaniğinin "Bernoulli Prensibi" adıyla anılan bir özelliğidir ve Kelebek Tekniği yüzmede "anahtar deliği çekişi" denilen olayı açıklar.
Azami performans için, insanların vücudun en az cephe direnci göstereceği şekilde kolların kulaklardan ileri geçerek başın önünde birleşmesini sağlayacak yatay durum Akış çizgisi sağlamada vücut biçiminin de bir miktar etkisi vardır. Uzun boylu ve ince kimselerin mekanik avantajları ve daha iyi akış çizgisi biçimi alma özellikleri olabilir. Fakat çok kas hacmine sahip olmak için akış çizgisi biçimi alma özelliğinden bir miktar fedakarlık yapmak zorunda olan toplu kimselerden de daha az güce sahip olurlar.
Profil direncinin ilave bir kaynağıda mayodur. Yüzerken su vücutta mayo arasında geçer ve performans sağlayabilmek için iyi tasarımlanmış ve vücuda iyi uyan mayonun önemi vurgulanır.
Benzer şekilde yüzme sırasında anafor akıntılarının meydana gelmesi enerji kaybına yol açar ve randımanı azaltır.
Kollar arasındaki aralıklar da anafor yaptığında bazı yüzücülerin bacak kıllarını tıraş ettikleri bilinir. Mamafih, bu etkinin bilimsel bir ölçüsünün bulunduğu sanılmaktadır.
Bir sıvının ısı azaldıkça viskozitesi artar. Böylece soğuk suyun viskozitesi sıcak suyunkinden daha yüksektir.
Bir sıvının içinden geçmekte olan bir nesneye etki yapan viskozite kuvveti nesnenin hızı arttıkça artar. Viskozitenin bir yüzücüye yaptığı etki düşünülünce viskozitenin meydana getirdiği frenleyici direncin soğuk suda sıcak sudakinden daha fazla olduğu ve yüzücü suyun içinde ne kadar çabuk hareket ederse üstünden gelinmesi gereken toplam viskozite direncinin o kadar fazla olduğu sonucuna varılır. Son yıllarda sıvı sürtünmesinin etkisini en aza indirmek amacıyla mayolar için özel kumaşlar geliştirilmiştir.
Bu değişik direnç şekillerinin birbirinden ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlı olduğunun bilinmesi hususu önemlidir. Örneğin, akış çizgisi biçimi vermede yapılacak bir iyileştirme profil direnci ve viskozite direncinin etkisini azaltır. Bu bölümde her direnç şekli ayrı ayrı ele alınmıştır, fakat bütün direnç biçimleri birlikte meydana gelir.
Bu bölüm kanın bu görevlerinden ilk ikisi vücut egzersiz yaptığı zaman onlarla meydana gelmesi gerekli olan değişikliklerle ilgilidir. İlgili işlemleri tam olarak anlamak için, kan akımı, nefes almanın mekanizması, hücre respirasyonu ve egzersizin ilave gereksinmelerini karşılayabilmek için bunların nasıl değiştiği ile ilgili, basit de olsa bu saydıklarımız hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
Kan iki sistemden geçer, kalpten kanı akciğerlere ve oradan da tekrar kalbe sevk eden akciğere akım sistemi ve vücudun diğer hücrelerinden ve organlarından kalpten vücudun diğer organ ve hücrelerine kanı sevk eden sistematik akım sistemi. Kanı vücuda sevk eden basınç sol karıncıktan gelir ve bundan dolayı bu kısmı oluşturan kas duvarı kalp kasının geri kalan kısmından önemli ölçüde daha kalındır. Vücuttan gelen oksijensiz kan ana toplardamarlar aracılığı ile sağ kulakçığa girer oradan tek taraflı çalışan iki kapakçık aracılığı ile sağ karıncığa geçer. Buradan akciğer atardamarları aracılığı ile kan akciğerlere pompalanır ve burada karbondioksiti bırakır ve oksijen alır. Tekrar oksijenle zenginleşen kan bu sefer akciğer toplardamar aracılığı ile sol kulakçığa döner ve oradan da tek yönlü çalışan bir kapakçıktan geçerek sol karıncığa gelir. Sol karıncığın güçlü kas duvarı kasılır ve kanı aort atardamarları aracılığı ile vücuda yollar. Kan aort atar damarlardan gittikçe daha küçülen atar damarlara ve onlardan da kılcal damarlara geçer.
Hava burun geçitlerinden geçerken vücut ısısında ısınır, nemlenir ve küçük kıllar müküs tarafından filtrelenir. Nefes borusu boğazın arkasında bulunan başlıca hava geçiş yolu olup duvarların çökmesini önleyen ve böylece havanın geçiş yolunu açık tutan C biçiminde kıkırdak bileziklerinden oluşmaktadır. Hava borusu her biri bir akciğere ait olmak üzere iki bronşa ayrılır. Sistemin küçük kolları olan bronşyolları havayı,hava torbaları veya alveollerde son bulan kanallara taşırlar. Yaklaşık 0.2 mm çapında olan alveollerden her birinin bir hava kabarcığı görünümü olup yüzeyi bir kılcal damarlar şebekesi ile kaplıdır.
Akciğerin yapısı büyük bir üzüm salkımına benzer. Akciğerler veya kalp göğüs boşluğu içindedirler. Göğüs boşluğunun iç yüzeyi ve akciğerlerin dış yüzeyleri içinde akciğerlerin kaburga kemiklerinin meydana getirdiği kafesle temas halinde hareket ettiğinde sürtünmeyi azaltan bir yağlayıcı madde görevi yapan çift tabakalı bir zar olan plevra ile kaplıdır. Havanın içeri girmesini (nefes alma) veya çıkmasını (nefes verme) sağlayan akciğerlerin gelişmesi ve büzülmesi göğüs boşlundaki kasların hareketi ile meydana gelir.
Akciğerlerin içeri devamlı surette atmosfere açıktırlar fakat göğüs boşluğu tamamen kaplıdır. Bunun sonucu olarak akciğerin içi ile göğüs boşluğu arasında bir hava basıncı farkı yaratılır ve böylece akciğerlerdeki basınç dalma daha yüksektir. Akciğerin bu daha yüksek basıncının çok önemli iki etkisi vardır.
Göğüs boşluğundaki hacmin artması, kaburga kemikleri arasındaki kaslar ve boşluğun alt kısmını kapayan ve diyafram denen kubbe şeklindeki her bir kastaki değişiklerden meydana gelir. Nefes alma, diyafram ve kaburga kemikleri arasındaki kasların birlikte genişlemesi ile meydana gelir. Diyafram genişlediği zaman orta bölümü aşağı doğru hareket eder ve böylece kas daha yassılaşır. Aynı zamanda kaburga kemikleri kafesinin yukarı ve dışarı doğru kalkmasına sebep olur ve böylece göğüs boşluğunun hacmini artırır. Kaburga kemiği kafesinin bu yukarı ve dışarı doğru hareketi, ancak kaburga kemiklerinin bel kemiği ve göğüs kemiğine bağlı oldukları yerlerin etrafında döndüklerinden mümkün olmaktadır. Göğüs boşluğunun hacminin artması otomatik olarak akciğerlerin hacminin artmasına sebep olur. Göğüs boşluğunun hacmi arttıkça hava atmosferlerden akciğerlere akarak ilave olarak oluşan yeri doldurur ve ancak akciğerlerin içindeki havanın basıncı dışardaki atmosferin basıncına eşitlendiği zaman durur. Nefes verildiği zaman diyafram ve kaburga kemikleri arasındaki kaslar büzülür ve göğüs boşluğunun hacminin azalmasına sebep olarak havanın akciğerlerden çıkıp açık atmosfere yayılmasını sağlar.
Enerjik bir yüzme faaliyeti sırasında (veya herhangi başka bir faaliyet sırasında) kas dokularında bu gazın üretimi arttığından karbondioksit (CO2) seviyesi yükselir. Bazı atardamarların cidarlarındaki sinir uçları bu karbondioksit artışına tepki gösterirler ve beynin almakla ilgili merkezlerini uyaracak nefes almanın hacim ve hızında otomatik artış olmasına sebep olurlar. Yetişkin bir insanın akciğerlerinin toplam hacmi yaklaşık 5 litredir. İstirahat halindeki nefes almada akciğerlere girip çıkan hava hacmi ancak yaklaşık ½ litredir. Buna gel git hacmi denir. İsteğe bağlı olarak akciğerlere ilave hava çekilebilir, buna "tamamlayıcı" hava hacmi denir. Benzer şekilde yaklaşık 1/2 litre hava zorla akciğerlerden dışarı atılabilir ve buna da "bütünleyici" hacim derler. Bütünleyici hacim dışarı atıldıktan sonra akciğerlere yaklaşık 1/2 litre hava alır, buna da kalan hacim denir. Bunun sebebi göğsün tamamen çöktürülmemesidir.
Glükoz + oksijen + karbondioksit + su + enerji
Elli kadar ara safha başlıca iki kademede oluşur. Birinci kademede ancak küçük miktar enerji meydana gelir ve ekstra oksijene gerek yoktur. Buna anaerobik (oksijensiz) repirasyon denir. Bu kademe sırasında biri laktik asit olan bir çok ara madde meydana gelir. Çok fazla zorlanma veya acemi bir yüzücünün tekrar tekrar yüzüşler yapması halinde kaslara verilen oksijen miktarı yeteri kadar yüksek bir seviyede tutulamaz. Bu da reaksiyonlar zincirinin ikinci kademesinin oluşmasına yol açar ve buda ara maddelerin tamamen meydana gelmesine sebep olur. Bu koşullarda oksijen verilmesi şarttır. Bu kademeye aerobik (oksijenli) respirasyon denir.
Çok zorlanma koşulları altında kaslara verilen enerji başlıca anaaerobik respirasyondan gelir ve laktik asit, reaksiyon zincirindeki aerobik kademenin elamanlarına ayrılabileceğinden daha hızlı surette üretilir. Bunun sonucu olarak kaslarda bir laktik asit toplanması olur. Eğer fiziksel zorlanma yüksek bir hızla devam ederse, asidin etkisini dengeleyecek kadar oksijen akciğerler aracılığı ile gelinceye kadar vücut sistemindeki laktik asit miktarının kasların faaliyetini engellediği bir zaman gelir. Mamafih kasların yetersiz oksijen verilmesi ile bir müddet çalışmaya devam etmeleri mümkündür, o zaman vücudun bir oksijen borçlanmasına girdiği söylenebilir. İşte bu sebeptendir ki sıkı bir egzersizden sonra sık sık ve fazla hava çekerek nefes almaya devam edilir. Bu hızlı nefes alma safhasına yüzücüler de ve diğer atletler de kendine gelme (toparlanma) süresi denir.
Kanda erimiş durumda bulunan karbondioksit konsantirasyonunun artması beyindeki respirasyon merkezini de etkileyerek akciğerlerin daha kolay hava almasına yol açan hava yollarının genişlemesi ile birlikte respirasyonun hızı ve derinliği de artışa sebep olur. Kasların faaliyeti sonucu meydana gelen ısı kana yayılarak deriye dağılır ve burada ısısı düşer ve böylece sabit bir vücut ısısı korunmuş olur. Bu soğuma işlemi, doğal olarak dış çevre daha soğuk olduğu zaman daha çabuk oluşur. Buda yüzme sırasındaki normal bir durumdur.
Bir acemi yüzücünün performansı usta bir yüzücününkine kıyasla çok değişiktir. Acemi yüzücü denemekte olduğu stil için gerekli olmayan kasları kullanır ve aynı zamanda daha henüz gerekli harekete karşı koyan kasları gevşetme kabiliyetini öğrenmemiş olduğundan da gerekli olan kasları fazla kullanır. Bu da hareket yapma yerine gerginlik geliştirdiğinden enerji kaybına sebep olup, beceriksiz ve ekonomik olmayan bir yüzme oluşmuş olur. En yüksek randıman ancak gerekli kaslar uygun gayretle kullanıldığı ve tüm gereksiz kaldığı zaman kendisinden istenen ilave talepleri karşılamak için büyümek ve daha güçlenmek zorundadır. Çok soğuk suda yüzmek kasların randımanı olumsuz yönde etkiler. Bunun bir açıklaması soğuk çevre yüzünden kaslara gelen kanın azalması ve kasın içindeki doku sıvının viskozitesinin artması dolayısıyla akımın azalmasıdır.
Özgül gevşeyip dinlenme hali ise belirli bir hareketi en az enerji harcayarak ve en büyük hassasiyetle yapılabilme kabiliyeti olmaktadır. Hareketi önleyen kaslar sırasıyla gevşer ve yumuşak bir hareket oluşur ve aynı zamanda istenmeyen hareketleri önleyen kaslar ise görevlerini yapacak kadar büzülür.
Yeni bir beceri öğrenilmekte iken, ilgili bütün kaslarda gerginlik olması kaçınılmazdır. Öğrenme işlemi sürdükçe gereksiz kas hareketleri miktarı önemli ölçüde azalır. Örneğin, sert stil yüzmede bir acemi yüzücüye elin suya girişi bakımından bir düzeltme yaptığı zaman yeni harekete alışılıncaya kadar kolun ne kadar gergin olduğunu görmek mümkündür. Alışık olduğu bir faaliyeti yaparken bir aletin yaptığı hareketleri ne kadar kolaylıkla yapabilme becerisi ile tamamıyla yabancı olduğu bir hareketi yapmaya kalkıştığı zaman becerisini karşılaştırmak ilginçtir.
Durmadan gittikçe artan mesafeler yüzmek daha iyi gevşeyip dinlenme ve dolayısıyla daha iyi randıman verir. Teknik bakımdan bir yüzme stili çok kötü olabilmekle beraber gene de gevşeyip dinlendirmeyi sağlayabilir. Daha iyi gevşeyip dinlenme yapabildiği zaman sarf olunan enerjiden tasarruf sağlanır ve böylece daha uzun bir mesafe yüzebilir. Bu da teknikte ve gevşeyip dinlenmede ilave iyleşmelere yol açabilir.
Antrenmanın etkili olabilmesi için, kasların aşırı surette yüklenmesi şarttır. Eğer bir kas ancak tahammül sınırına yakın olarak tedricen artan bir tempo ile çalıştırılırsa gücü ve büyüklüğü artar. Bu yalnız iskelet kasları için değil aynı zamanda kalp ve kan damarlarındaki kas elyafı için de doğrudur. Tüm antrenman programlarının esası, sıkı çalışma dönemlerinde sistematik aşırı yükleme ve her bir çalışma döneminden sonra kendine gelmeyi sağlamak için verilen dinlenme zamanı olmaktadır.
Yüzme veya herhangi başka bir egzersiz uzun vade etkileri her zamanki performansı sırasında vücudun sistematik fakat dikkate yönlendiren aşırı yüklenmesinin sonucu olarak meydana gelirler. Bu yararlar aşağıdaki şekilde özetlenebilirler.
Düz serbest stil son 60 yıl içerisinde gelişti. Bu stil bir müsabaka sitili olarak yüz üstünde performe edilir. Kollarını sıra ile kullanarak ve ayak vurarak yüzülür. Yüzücü suya pareler, vücuda suya hidrodinamik bir şekilde olur. Kafayı kaldırarak, omuzları suyun üstünde tutarak, bunun da sırtta bir eğim verme ile sağlayarak kalçaların ve ayakların suyun altına düşmesini sağlar. Bu vücut pozisyonu suya olan resistansı ve sürtünmeyi azaltır. Sprinter yüzücüler hidroplan denilen üstte bahsettiğimiz bu vücut pozisyonunu orta mesafe veya uzun mesafe yüzücülerinde daha yüksekte tutarlar. Bu durumda vücutta retasyonda olmaz. Serbest yüzücünün yüz üstünde yüzdüğü sanılsa bile gerçekte bir horizintal bir axis üzerinde dönerek yüzer. Böylece yüzücü daha az enerji kazanmış olur.
Eğer vücudun üst kısmı omuzlar ipsilateral axiste döndürülürse ayak vuruşu bir dengeleme unsurundan ibarettir. Ve ayağın yukarıya çıkmasına yardımcı olur. Ayaklar kalçalardan çalışır.
Dizlerden ve ayak bileklerinden trans edilen kuvvet vasıtasıyla esnek olan yüzücüler daha iyi ayak vururlar. Çünkü ayakları bir balık kuyruğu vazifesi görür. Ayak vuruşu enerji kaybı, kolçekişinden ve iki organın kullanılmasından daha fazladır. Mesafe arttıkça ayak vuruşu azalmalıdır. Ayaklar vücudu dengelemekte kullanılır. Böylelikle kolların maximun kullanılışı dengeden dolayı sağlamıştır. Her kola iki ayak vuruşunun başarısı ayak daha çok dengeye yardımcı olduğunu ve bir güç kaynağı olmadığını kanıtlar. %90 sürat kollardan gelir. Serbest stilde kol çekişi 2 safhadan oluşur. Kolun sudan kurtarılışı ve çekişi sıra ile yapılır. Kolların kurtarılışı sudan çıkışı suyu düz bir vuruşa (teknenin önü gibi) yardımcı olur. Omuzları daha esnek olan yüzücüler daha az enerji ve efor sarf ederler. Usta yüzücüler deltoit ve trapezius kaslarını kol kurtarış fazının başlangıcında çalıştırırlar. Bunun nedeni gerekli momentumu vermektedir. Fakir yüzücüler ise aynı kasları kullanırken daha fazla uzun süre çalıştırırlar. Bunu da zorlayarak yaparlar.
Çekişin güçlü kısmı kepçe biçimindeki elin suyun üstünde başın ortasında omuz başına kadar olan boşluk arasına girer ve böylece çekiş başlamış olur. Parmakları açık bırakmak büyük bir güç kaybına neden olmaz. Kol hemen aşağı doğru çekişe başlar ve geriye ayaklara doğru bir "S" hareketi yaparak devam eder. Dirsek 45 derecedir. El daima bir baskı ile dirseği yüksek tutarak ve kolu döndülerek itişe geçilir. Bu hareketi göstermek için kolunuzu horizontal olarak karşınıza tutun ve kolu 45 derece tutun. Sonra dirseğinizi kaldırın ve elinizi aşağıya doğru indirin. Çekiş sırasında usta yüzücü Latisimus dorsi, Teres majör, Triceps Brachi'yi kullanır. Bunun yanı sıra fakir yüzücü teras majör ve triceps brachi iyi kullanır. Latisimusu hiç kullanmaz.
Baş Longitudinal axis üzerinde, omurga ve vücut dönecek, tam öteki el suya girdiği zaman bu rotasyon minimum bir baş rotasyonunun nefes alırken gerektirir. "Hypoxic antrenman" yani yani kontrollü nefes alma son zamanlarda önem kazanmıştır, sonuçta hücreler O2 yüzdesi daha azalmıştır. Hipoxic antrenman üzerine bazı çelişkili raporlar alıyoruz. Çünkü normal nefes alanlarda nefesi azaltan yüzücüler arasında nabızların nefes darlıkları, aralıkları ve karbondioksit üretimleri aynı idi. Vücut suyun üstünde karbondioksit yükseldikçe nefes alma hareketleri daha azalır. Ve böylece daha az sürtünme ve suyun ciğerlere az basınç yapması O2 alımını yükseltir. (Böylece nefes alımı azaldığında vücut daha yükselip hypoxic antrenmanda normal nefes alanların oranında yorucu oluyor.)
Atletik yapıdaki uzun boylu, geniş omuzlu ve geniş göğüslü yüzücülerde başarı oranı daha fazladır. Omuz ve göğüs gelişimi el ve ayak ölçüleri ve vücut oranının azlığı 100 m. serbestte yüzme hızını etkiler. Bu sonuçta daha hızlı yüzebilme demektir.
Bloomfield ve Sigerseth sprinterlerde mesafe yüzücülerine göre uzun alt bacak buluşmuşlardır. Bununla beraber Shepard küçük bacak ölçüleri ile daha geniş bilek çapı belirtir. Sprague büyük ayak ölçüsünün (Kurbağalama hariç) muhtemelen frenleyici etkisi nedeni ile yavaş kötü derece ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Counsilman bunu, ayak ölçüsüne bağlı olmaksızın yüzücü belirli bir hıza ulaştıktan sonra ayak vuruşlarının frenleyici etki yarattığını ve ilerletici etkisi olmadığını belirtir. Kurbağalamayı ele alırsak ayakdorsi flexion durumunda olduğunda kalça ve dizlerde fexion durumundadır. Ayaklar hareket yönü ile ilişkili olarak alt bacakların arkasındadır. Bu nedenle frenleyici etkili yaratacak durumda değildir.
Hebbelinck, Carter ve de Gray 1968 Meksiko Olimpiyat oyunlarında yarışmış 66 erkek 29 yüzücüyü Heath-Carter metodunu kullanarak vücut tiplerine ayırmıştır. Yüzücüler 5 gruba ayrılmıştır ki, bunlar her biri bir stil içindir. Erkek yüzücü grupları arasında gövde uzunluğu ağırlık biacromial genişlik konusunda önemli bir fark bulunmamıştır. Erkek serbest yüzücüleri kurbağacılara göre daha uzun boylu ve daha geniş kalçalıdırlar.
Genelde erkek karışık stil yüzücüleri diğer erkek yüzücülerden daha geniş ölçüye sahiptirler. Biacromial ve bi-iliocostal genişlik göğüs derinliği biepicondylar genişlik. Ayrıca bunlar daha büyük ölçüde az yağlı ve kurbağacılarla birlikte en kaslı olanları idi. Üst kol ve baldır değerleri bayan yüzücüler arasında karışık stilde yüzenlerin ölçüleri sadece biraz daha fazla görülüyor ki, karışık stil ve kurbağalama stil yüzücüleri üst kol göğüs derinliği ve biacrominal genişlik yönünden en geniş ölçüde olanlarıdır. 1972 Olimpiyatlarında atletler, yüzücüler,cimnastikçiler takımlarındaki bayan sporcuların vücut kompozisyonu ve antropometrik ölçülerinin karşılaştırılmasında bayan yüzücülerde bariz biçimde daha geniş femur ve üst kol ve üst bacak olduğu görülmüştür. Biceps ölçüsü, sırt üstü hariç (sırt üstünde biceps nadiren kullanılma pozisyondadır.) Diğer stillerde daima hızlı derece ile ilişkilerdir.
Üst düzey sporcuların antropemetrik özellikleri incelenirken hemen hemen serbest ve kelebekçilerde kendisine has pectoralis majör biçimi görülmüştür ki bu clavicle ve costal orijin arasında fazla uzaklık, normalden daha fazla uzunluğuna (boyuna) gelişme ve 5. Veya 6. Costea dacaudal orijindir. Bu gözlem serbest ve kelebek yüzme sırasındaki kas hareketi ile de desteklenir ile de desteklenir ki ilerlemeye yardım etme için sternocostal kısım en iyi pozisyondadır.
Yüzücünün suya giren alan oranı arttıkça suyun direncinin de arttığı düşünülebilir. Fakat yüzmede yapışkan direnç, vücudun suda ne kadar yüksekten yüzdüğünün bir fonksiyonudur. Örneğin bayanlar erkeklere göre üst vücut bölümlerindeki kaslarının azlığı nedeniyle daha az sürtünme direnci ile karşılaşmaktadır. Bu nedenle daha yüksektedirler. Yüksekte yüzme bayanların erkeklere oranla daha az enerji harcamalarını sağlar. Ancak hızlı yüzmelerine yardımcı olmaz. Erkekler kadınlara oranla ortalama %254 daha fazla maksimum oksijen tüketimi yaparlar. Yani erkeklerin daha geniş kaslarının sağladığı güçlü itiş kadınların yüksekte yüzmelerinden daha üstün gelmektedir.
Son yirmi yılda yüzücüler (özellikle bayanlar) aneorobik güçlerini artırarak, son dönemlerdeki başarılarına büyük katkıda bulunmuşlardır. Aneorobik güç geniş çeperli kaslar tarafından sağlanmaktadır. Bu nedenle yüzücülerin üst ekstremitelerinde normalin üzerinde büyük kaslar bulunmaktadır.
Yüzme eğitimi gören genç bir yüzücünün kalbinde görülecek en önemli değişiklik pompalama bölümünün sürekli olarak şişmesidir, bu şişme sebep akciğer ve yüzmede aktif olan kas gruplarının büyük miktarlardaki kanı kalbe geri gönderilmesidir. Birkaç yıllık yoğun antrenmandan sonra yüzücünün kalbinin toplam olarak büyüdüğü ve çalışmanın bırakıldığında kasların antrofi olmasının tersine artık yüzme antrenmanı yapmayan bir çok yüzücüde bu büyüklüğün devam ettiği tespit edilmiştir. Bir çok yarış yüzücüsünün kalbinin büyük olması yüzücülerin aynı anda yüksek volümlü kan ihtiyacı duyan kas gruplarının ihtiyacını karşılama zorunluluğu doğmaktadır. Bunun yanında sadece pompalama kapasitesinin artması değil aortada az bir rezistans ile pompalama eforunun sağlaması gerekmektedir. Bazı 15 yaş yüzücülerinin elit maraton koşucularının kalp büyüklüklerine sahip oldukları tesbit edilmiştir.
Yüzücüler yarış zamanlarını aerobik güçlerini artırarak değil, fakat daha etkin hirodinamik teknikler ve daha fazla aerobik olmayan kuvvetle geliştirmeye çalıştırmaktadır. Yüzücü hızını saniyede bir metre seviyesine çıkıldığı ve buna bir kaç dakika sürdürdüğü zaman maksimum miktarlarda oksijen harcamaktadır. Bundan sonraki hızlar aerobik yoldan elde edilmekte ve buda kaslarda önemli ölçüde laktik asit üretmektedir. Ne kadar fazla oksijen temin edilirse, kaslardaki laktik asit miktarı azalmaktadır ve iyi yüzücüler antrenmanla oksijen teminlerini arttırabilirler. Laktik asitin olumsuz etkisini azaltmanın bir yolu da yarış içerisinde süratlenmektedir. Böylece laktik asit oluşması yarışın sonuna doğru en yüksek hızda meydana gelmektedir. 7 dakikadan fazla süren bir yarışma, yüzücü laktik asit oluşmayacak bir tempoda yüzülmelidir. Uygun tempo yüzücüde sadece laktik asit oluşmasını engellemek için değildir. Ayrıca suda hız iki katına çıkarıldığında buna karşı oluşan rezistans dört katına, harcanan oksijen ise sekiz katına çıkmaktadır. Yüzücüler bu sebeple nerede hızlanacaklarına çok dikkat etmelidir.
Tekniği kötü olan veya kol uzunluğu az olan veya yavaş hız, kol çekme sayısında artma demektir. Kadınlar erkeklere göre daha çok kol çekişi yaparlar ve omuz problemleri daha çok görülür. Değişik seviyelerdeki müsabık sporcular (yüzücüler) arasında omuz sakatlıkları oranı % 60'dır. Omuzun abduction'u arasında hurneral baş ve coracoacromial kemer üstündeki rotodur Cuuf'un sürekli tahrişli, omuz problemini doğurur. Kennedy ve Haxkins'e göre sebest, kelebek, sırt stillerinin kol çekiş sonunda görülenhumerusun internal rotationunun fazla tekrarı bicipitaltendon içindeki sirkülasyon ile ilgilidir. Bu tekrarlar şişmelere ve rotador cuuf üzerine ani yük binmesi de sadece tendonda değil fakat subacrominal Bursa'da şişme ve trawmalara neden olabilir. Bu da coracoacromial kemerde çok acı veren tahrişlere yol açar.
Richardson omuz problemi olan yüzücülerin %92'si kelebek, sırt veya serbestçi ve % 60'nın nefes aldıkları yanda omuz problemi %75'de kol çekişi ve tekrar öne götürme sırasında, özellikle elin suya girişinden hemen sonra acı duydukları %85'de el paleti ile çalışmalarının omuzdaki acıyı artırdığını ve % 83'de omuz problemlerinin mevsim başı ve ortasında arttığını belirtmiştir. Antrenörler, yüzücünün suya ilk önce hangi parmağının girdiğini gözleyerek hatalı hareketi anlayabilirler. Suya ilk önce 3 parmak (orta parmak) girmelidir. Eğer önce baş parmak giriyorsa kol çok fazla internal olarak döner. Serbest ve sırt üstüde vücut dönüşünün kelebekte ise vücut yüksekliğinin arttırılması acıyı önemli bir şekilde azalabilir yada önleyebilir.